Osmanlı Kaftanları
İnsanoğlu,
çeşitli gereksinmelerini gidermek için var oluşundan bugüne değin dünya
nimetlerinden yararlanma yollarını aramış, insan zekâsı giderek gelişmiş, akla
hayale sığmayan sayısız ve sınırsız buluşları gerçekleştirmiştir. İnsanlık
tarihinin en eski sanatlarından biri hiç kuşkusuz dokuma sanatıdır. Doğanın
değişik iklim koşullarına karşı kendini koruma zorunluluğunu duyan insanoğlu
sonunda dokumacılık sanatını yaratmıştır. Zamanla çeşitli koşulların
zorlamasıyla dokumacılık gelişmiş ve her milletin refah düzeyine, sanat ve
teknik yeteneğine göre ilerlemiştir. Türk kumaşlarının gerek dokunuş, gerek
malzeme ve gerekse desen zenginliği bakımından dünya kumaşçılığı içinde çok
önemli bir yeri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türk kültür ve zevkinin
bütün inceliklerini üzerinde toplayan Türk dokuma ve kumaşları yapıldıkları
yerlere göre dört gruba ayrılır.
Yazımızda bu gruplar içinden sadece saraya ait kumaşları ve
padişah giysilerini inceleyeceğiz.
Eskiden halkın giyim biçiminden, yaşayışından tamamen farklı
durumda olan padişah, hanedan ile Saray mensuplarının elbiseleri için özel
olarak dokutturulan kumaşlara «Saray Kumaşları» denir. Bu gruba şüphesiz
Osmanlı Saraylarının tefrişi için dokutturulan kumaşları da katmak gerekir.
Yalnız Sarayın gereksinmesini karşılamak için bu tezgâhlar çalışır ve başka iş
görmezlerdi. Buna benzer kumaşlara halk için çalışan diğer atelye imalâtında
rastlansa bile, Saraya ait kumaşlar gerek süsleri gerekse kullanılan malzemenin
zenginliği ile diğerlerinden üstün olurdu. Padişah ile Saraylı tüm giysilerinin
belli kurallara bağlı kalması nedeniyle, özellikle Padişahın günlük
kıyafetlerinde, tören elbiselerinde kumaş cinsine ve desenlerine büyük titizlik
gösterilmesi, Saray tezgâhlarının gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
İmparatorluk büyüdükçe imalât çeşitlenmiş ve zenginleşmiştir.
Buna karşılık önce tamamen amatörce yapılan dokumacılık halkın şehirleşmesi
sonucunda tüm gereksinmeleri karşılayan profesyonel, güçlü bir sanat kolu
haline gelmiştir.
Bu yüzyılda ülkemizde en çok faaliyet gösteren Bursa tezgâhları
olmuştur. Kaynaklara göre çatma, kadife, atlas, çuha, kemha gibi cinslerin en
güzel örnekleri burada verilmiştir. Bu kumaşların ünü o yıllarda Macaristan,
Lehistan, Fransa ve İtalya´ya kadar yayılmıştır. Tamamiyle Türk desenlerini
hâvi Bursa kumaşlarının yanında İstanbul atelyelerinde büyük bir hızla
ilerlemiştir. Hatta tezgâh sayısı öylesine bir hızla artmıştır ki, sonunda
bunları sınırlayıcı hükümler çıkarma zorunluluğu doğmuştur. İstanbul´da kurulan
atelyeierin ipekleri Bursa´dan alınır, atkı ve çözgü ipeklerinin hazırlanması
Bursa´ya bırakılmıştı. Çünkü dokumacılık için en iyi ipek ipliği Bursa´da
hazırlanıyordu.
Osmanlı İmparatorluğumun en değer verilen kumaşı seraser idi. En
iyi cinsinin İstanbul´da Saraya bağlı tezgâhlarda, seraserci başının
nezaretinde dokunduğu ve adınada (İstanbul Seraseri) denildiği bilinmektedir.
16. Yüzyılda Bursa´da Türk dokumacılığının çok inkişaf ettiğini belgeler
tanımlamaktadır. Yalnız Bursa atelyelerinde seraser ismine rastlanmaz.
Osmanlı Padişahlarının özel hazinesini teşkil eden Enderun
Hazinesi´nden bugün Topkapı Sarayı Müzesi´nin çeşitli seksiyonlarını oluşturan
objeler gibi elimizde bulunan kumaşlar hediye, harp ganimeti sipariş ve satın
alma yoluyla bir araya getirilmişlerdir. Bu yılların birikimi zengin ve güzel
koleksiyon, büyük bir titizlikle saklanmış ve korunmuştur. Bunların içinde
özellikle padişahların iç ve dış giysileri için uygulanan bir gelenek
imparatorluğun sonuna kadar büyük bir özenle sürdürülmüştür. Bu geleneğe göre,
ölen veya halledilen Padişahın tüm giyim eşyaları bohçalamp, aidiyeti bir
etiketle belirtilerek mühürlenir ve Silahtar Hazinesi´nde saklanırdı. Bu
nedenle padişahlara mahsus giyim eşyaları bezemeleri bakımından ayrı bir
kıymet; adetçe de büyük önem taşırlar. İşte bugün Topkapı Sarayı Müzesi´ııde
bulunan Padişah elbiseleri dünyanın en zengin koleksiyonlarından biridir.
Büyük Atatürk´ün emriyle Topkapı Sarayı Müze olarak halka
açıldığı zaman bu giysiler Silâhtar Hazinesi´nde hepsi etiketli olarak bohçalar
içerisinde bulunmuştur ki; dünya da hiç bir müzeye sahip olmayan bir anlam
taşımaktadır.
Topkapı Sarayı Müzesi´ndeki Padişah elbiseleri, kumaş ve
kadifelerin çeşitliliği ve zenginliği hakkında bir bilgi verebilmek için
aşağıdaki özeti sunuyoruz: Fatih Sultan Mehmet : 21 adet Kaftan, Kanunî Sultan
Süleyman : 77 adet Kaftan, Ahmet I : 13 adet Kaftan, Osman II : 30 adet Kaftan,
27 adet Kaftan.
Adet itibariyle 2500 parçaya yaklaşan eşyanın çoğunu Saray için
hususî surette dokutturulan en ağır ve en güzel kumaşlarla kadifelerden
yapılmış hilat, kaftan ve şalvarlar teşkil ederler. Sayıca az olmakla beraber,
çocuk elbiseleri (Şehzade ve sultanlar) bu koleksiyonun ayrı bir özelliğidir.
Kadınların giyim eşyasının ise Hazine´ye alınması ve saklanması usul
olmadığından, bunlara ait bir şey yoktur. Fatih Sultan Mehmet´den evvelki altı
Osmanlı hükümdarına ismen mal edilecek kaftan yoktur. Yalnız, eski Osmanlı
elbiselerinden (Sâlâtini - Naziye-iâl Osman Mazeratının kisveleri) etiketi
yazılı bohçalar içerisinde bulunanlar gerek dokumaları, gerekse süslemeleri göz
önüne alınınca mevcudun en eskisi görülmektedir.
Arşiv kayıtları ve eski hazine defterleri üzerinde şimdiye kadar
yapılan çalışmalardan henüz inandırıcı sonuç alınamamıştır.
Sultan giysilerinin dokunuş ve kullanılan malzeme çeşidi yönünden
aldığı isimler: Atlas, canfes, çatma, seraser, serenk, selimiye, kemha ve
gezidir.
İlk zamanlar sade olan Padişah giysileri sonraları daha da mükemmelleşmiştir.
Kaftanlara kürkler ilâve edilmiş; bu kürkler; samur, kakûm, foyum, (Hermin)
denilen cinslerden oluşmuştur. Kapaniçe adını alan bu kaftanların içi kürklü,
dışı seraser, atlas ve gezi gibi en nefis kumaşlarla kaplı uzun kollu (yen),
önden açık, kıymetli taşlarla süslü düğmeli ve yanları yırtmaçlı bir giysidir.
Hükümdarların şahsına mahsus kapaniçenin fevkalâde iltifat olmak üzere Kırım
Hanlarına ve Bendegâna hediye edildiği bilinmektedir. Topkapı Sarayı Müzesi´nde
bu çeşit kapaniçelerden örnekler mevcuttur.
Kaftanlar içe ve dışa giyilmek üzere iki tür dokunmuştur, dışa
giyilenler Merasim Kaftanları´dır. Bunlar, altın telli çatma veya seraserden
yapılmıştır. Bunlar da diğer kaftan biçimlerinden olup; sadece kol üzerinden
omuzdan aşağıya kaftan boyu kadar (yen) denilen ikinci bir kol bulunmaktadır.
Yen´in görünüşü görkemli yapmak ve Osmanlı İmparatorluğu merasim
usulüne göre bayramlarda ve cüluslarda öpülmek gibi tarihî bir görevi vardı.
Tanzimat´tan sonra bu usûl kalkmış ve taht saçağı öpülmeye başlanmıştır.
Nitekim son devirde kullanılan taht saçağı bugün Hazine´de altın tahtla
birlikte teşhir edilmektedir.
Topkapı Sarayı Müzesi´nde bulunan kaftanların, asırlar değiştikçe
kumaş cinsleri de değişmekte. Fakat kaftan formları hemen hemen aynı kalmaktadır.
Çoğunlukla kaftanlar önden açık, yakasız veya küçük dik yakalıdır, uzun veya
kısa kollu cepli ve yanları yırtmaçlıdır. Önleri şerit veya brit düğmelidir.
Bir kısmının içi pamuklu dıştan kapitone şeklinde boyuna dikişlidir. Bazı içe
giyilen kaftanlar kısa kollu olup ayrıca takma kolları da mevcuttur. Söz konusu
giysiler bugün Topkapı Sarayı Müzesi Padişah Elbiseleri kumaş deposu ve
seksiyonunda bulunmaktadır. Bu giysiler, üç katlı olan ve eski Fatih devri
mutfaklar müştemilâtından kiler ve yağhane denilen binada ısı ve rutubet
derecesi ayarlanmış çok modern bir depoda korunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet´den, Sultan Reşat´a kadar bütün Padişahların
giyim eşyaları, kaftan ağırlıkları göz önünde tutularak, açık vaziyette tek tek
profilden yapılmış ranzalara yerleştirilmiştir. Ayrıca üstleri de örtülerek dış
etkenlerden korunmaktadır.
Bütün bunları rutubetten korumak için Dhumudite pretemna type 10
cihazı kullanılmaktadır. Bu âletle binanın rutubeti alınıp kumaşlar için
gerekli olan rutubet derecesi 57´ye ayarlanmıştır.
İlkbahar ve sonbaharda ilaçlama (güve ihtimaline karşı) ve genel
temizlik yapılmaktadır. Güveleri imha edici ve kumaşlara hiç bir zararı olmayan
kimyevî maddelerle dezenfekte edilmektedir.
KUMAŞ CİNSLERİ HAKKINDA KISA BİLGİLER
Kemha Kaftan, Selim II. Kemha caftan, Selim II.
Çatma: Doknuşu itibariyle kadifenin bir cinsi olan ve
Fransızların «Velours â Double Hauteur» dedikleri Çatma´nın kadifeden farkı,
zemine nisbetle çiçeklerinin veya süslemesinin havının daha yüksek
oluşunda-dır.
Eski kayıtlarda âlâ, evsad, ednâ cinsleri ile Kadife-i Çatma diye
yazılıdır.
886 - 891 (1481 -1486) seneleri arasında sancağa çıkanlar
Şehzadelere verilen eşya arasında (Topkapı Sarayı arşivi No. D: 10017)
«Mirahûrî kaftan Bursa´nın Çatma kadifesindedir ki altunludur.» kaydı mühimdir.
Çünkü, bu zamana kadar gerek Hazine Defterlerinde gerekse vesikalarda Mirahûrî
kaftanların hemen hemen Yezd (liran) ve Frenk (Avrupa) Kemha ve Kadifelerinden
yapılmış olduğu görüldüğünden bu devirden itibaren Bursa Çatma´sının da artık
yabancı kumaşlarla boy ölçüşecek seviyeye eriştiğine delildir.
On sekizinci yüzyıl sonlarına doğru döşemelik çatmalar Üsküdar´da
da dokunmaya başlamış, bunların bilhassa yastıklıkları meşhur olmuştur.
Çuha: Çözgü ve atkısı yün yapağından iğrilmiş iplikten, havlı,
düz renkte ve sâde, tok kumaş.
On beşinci yüzyıl ortalarından itibaren en iyi cinsinin Selanik
fethedilinceye kadar Eğin´de dokunduğunu ve bunlardan padişahlara ve
şehzadelerine giyim eşyası yapıldığını elimizde bulunan Mehmed II.´ye ait dört
kaftan ile muhtelif kaynaklardan öğrenmekteyiz.
Bursa Şer´i mahkeme sicillerinden en eskisi olan
867-868/1462-1463 senelerine ait (1) No.lı defterin (51) inci sahifesinde (Eğin
Çuhası)
Şehzade Mahmud, Korkud, Âlemşah ve Selim sancağa çıktıklarında
(890-891/1485-1486) kendilerine verilen eşya arasında (Eğin çuhası na kaplı]
kaftanlar (Topkapı Sarayı arşivi D: 10017);
1505 tarihli Enderun Hazinesi defterinde (Topkapı Sarayı Arşivi
D: 4) kumaşlar bunlardır ki, zikrolunur kısmında (Ve iki donluk Eğin keçe);
kaydına rastlanmaktadır.
Şehzade Osman bin Âlemşah Kengırı sancağına çıkarıldığı zaman
(912/ 1506) verilen eşya arasında (Çuha-i Eğin) bulunmaktadır. (Topkapı Sarayı
Arşivi E: 6510).
Bu kayıtlardan o devirde en iyi çuhanın Eğin´de yapıldığı
anlaşılmaktadır.
Atlas: İnce ipekten sık dokunmuş düz renkte Sert ve Parlak bir
kumaştır. Umumiyetle kırmızı renkte dokunurdu. Padişahlara yapılan kaftanlarda
en çok kırmızı, mavi, yeşil renklileri tercih edilmiştir. Atlas tel adedine ve
dokunuşuna göre kıymetlenen bir kumaştır. Padişahlara mahsus giyim eşyası
arasında atlas tan kaftanlar nazarı dikkati çekecek çoğunluktadır.
Bunlar düz dokunmuş atlastan yapıldıkları gibi boylamasına yollu
olan ve bu cinsine Taraklı denilenlerden de imâl edilmişlerdir.
«Atlas-ı şehrî 4200 tel, eni buçuk arşın girahtan ziyadece
olurdu. Bilâhare 3500 tele indirilmiş, eni aynı ölçüde bırakılmıştır. Sultanî
kırmızı meşdudı 2200 tel ve rengi lök kırmızısı, Metun meşdudı 3600 tel, eni
buçuk arşın rubu olurdu.» (Bursa İhtisap Kanunnamesi).
Gezi: Çözgüsü ipek, atkısı ipek ve iplik karışığı sık dokunmuş
hareli kumaş. Çözgüye nazaran atkı birkaç kat ipek ve iplikle karışık ve bir
arada dokunduğundan atkılar ince çözgüler arasında kalın olarak farkedilmekte-dir.
Kumaşın hâresi, dokunduktan sonra, iki kızgın (Eski tâbirle mengene) silindir
arasında ezmek ve sürtmek suretiyle elde edilir. On altıncı yüzyıldan itibaren
görülen Gezi´den Padişahlara dış kaftanları yapılmıştır.
Hataî: ipek ve klaptanla dokunmuş sert bir nevi kumaş.
Çözgüsü ham ipekten olup kumaşa istenilen sertlik bununla
verilmiştir. Atkısı ise bükümlü iki ipek teli ve bir klaptanlıdır. (Klaptan:
Eğirme çarkı ile eski tâ´birle dolapla-sarılan sırma veya tel ile karışık veya
pamuk iplik.)
On altıncı yüzyıl ikinci yarısından sonra rastlanan bu kumaştan
umumiyetle Padişahlara dış kaftanı yapılmıştır.
1687 tarihli bir telhiste (T- Öz - Türk Kumaş ve Kadifeleri Fas
11. Sh: 10) Saray kadınları için 590 donluk (entarilik) için Taraklı atlasla
birlikte:
7080 zira´ Telli Hataî.
4800 zira´Sâde Hataî
satın alındığına göre entarilik kumaş olarak da kullanıldığı
anlaşılır.
Kadife: Çözgüsü ve atkısı ipekten olan havlı kumaş. Atkısında
klaptan bulunanına telli kadife denilir. Kadife nin havı, esas çözgülerin
arasında olan fazla çözgülerden yapılır. Bunlar kumaşın yüzüne atkının
bulunduğu yerlere yerleştirilen teller vasıtasıyle çekilip çıkarılır, sonra
düzlenir. Türk kumaşları arasında kadifeye 15´inci yüzyıl ortalarından evvel
rastlanmaz. Esasen bu zamana kadar dışarıdan ithal edilen ipekle çalışılmakta
idi.
Arşiv vesikalarında tespit ettiğimiz ilk yerli kadife kayıtlarına
886-891 (1481 -1486) seneleri arasında Sancağa çıkarılan Şehzade Şehinşah,
Ah-med, Mahmud, Korkud, Âlemşah ve Selim´e verilen eşya arasında
rastlanmaktadır. (Topkapı Sarayı Arşivi No. D: 10017}
Gerek bu defterde yazılan kadife isimlerinden ve gerekse 1502
tarihli Bursa İhtisap Kanunnamesi´ndeki kadife cinsleri ve imalâtı hakkındaki
bilgilerden anlaşılmaktadır ki; 15´inci yüzyılın ikinci yarısından sonra
Bursa´da Kadife dokunmaya başlamış ve bir hayli ilerlemiştir.
Kemha : Çözgüsü ve atkısı ipek, üst sıra atkısında ayrıca altın
alaşımlı gümüş veya doğrudan doğruya gümüşlü klaptanla dokunmuş ipekli kumaşa
verilen isimdir. Seraser ile farkı, tel yerine klaptanla dokunmuş olması, renk,
desen itibariyle daha zengin bir hüviyet taşımasındadır.
On beşinci yüzyıl sonlarına kadar Yezd (İran) ve Frenk (Avrupa)
kemhalarının çok revaç ve rağbette oldukları Enderun Hazinesi defterlerindeki kayıtlarla
sabittir. (Topkapı Sarayı Arşivi No. D: 4 ve D: 10017)
Elimizdeki malzeme içinde en eski kemha kaftanlar Fatih´e ait
olanlardır.
886 - 891 (1481 -1486) tarihleri arasında Sancağa çıkan
Şehzadelere verilen eşya arasında donluk (entarilik) olarak Yezd (İran) ve
Frenk (Avrupa) kemhaları arasında Kemha-y-ı güvezî Bursa, Kemha-yı kırmızı
Amasya kayıtlarına rastlanmaktadır ki, bu devirde Bursa´dan başka Amasya´da da
kemha dokunduğuna delildir.
On beşinci yüzyıl sonu ve On altıncı yüzyıl başlarında, muhtelif
adlar altında 8 cins kemha´nın memleketimizde dokundukları tespit edilmiş
bulunuyor ki, dokunma özelliklerine göre adları şunlardır:
Yek - renk kemha, Peşurî kemha, Müzehhep kemha, Dolabî (Tolabî)
kemha, Tâbi Kemha, Güvez Bursa kemhası, Kırmızı Amasya kemhası.
Seraser: Çözgüsü ipek, atkısından altın alaşımlı gümüş tel veya
doğrudan doğruya gümüş tel kullanılarak dokunan kumaştır.
Osmanlı İmparatorluğu teşrifatında seraser üst hilâti, ihsan
olunan hilâtlar arasında en başta geleni ve değerlisi idi. Teşrifat risale ve
vesikalarından hangi merasimde kimler seraser üst hediye edildiğinin tespiti
mümkündür.
En iyi cinsinin İstanbul´da Saraya bağlı tezgâhlarda Seraserci
başının nezaretinde dokunduğu ve adına da İstanbul Seraseri denildiği
bilinmektedir.
Seraser´in bu düz cinslerinden başka çiçekli olanları da vardır.
Bunlara çiçekli seraser veya Kârhane-i Hassa defterindeki kayda göre Seraser-i
müzehhep (T. Öz - Türk Kumaş ve Kadifeleri Fasikül 1 Sh. 44) adı verilmiştir.
Düz seraser ile Müzehhep (çiçekli) olanları arasında dokumada
farklar bulunmaktadır. Düz seraserlerde atkı olarak kullanılan altın alışımlı
gümüş
Tezgâhlama:
I — Tek kat olarak eğrilen tiftik, katlanarak iki kat eğri I i r.
II — Tezgâhta çizgi yapılır, çizgi tezgâhta boylamasına konulan
ipliklere denir. Bu iplikler dokunacak kumaşın seyrek ve sıklığına göre
ayarlanarak çizgi yapılır.´
III — Çizgideki iplikler çirişlenir. Çirişleme eğrilmede taşan
kılların birbirine yapışmasını temin için yapılır.
Selimiyye: Çözgü ve atkısı ipekten olup umumiyetle boyuna yollu
ve küçük çiçeklidir. Çiçeklerinde bazen klaptan da kullanılmıştır.
On sekizinci yüzyıldan sonra dokunmaya başlayan ve Üsküdar´da
Ayazma Cami-i civarındaki tezgâhlarda imâl edilen bu kumaşa selimiyye adı
verilmesi her halde Selim III. devrinde o semte selimiye kışlası yapıldıktan
sonra olmalıdır.
Bu cins kumaştan elimizdeki en eski parça Mahmud l.´e ait bir
kaftandır. Daha evveline ait giyim eşyası tespit edilemediğinden bu padişah
zamanında dokunmaya başlandığına hükmolunabilir.
Kumaş sanatının duraklamaya başladığı bir sırada 1843 senesinde
İzmit sahillerinde Ulupınar´ın aktığı Hereke´de İpekli kumaşlar yapılmak üzere
bir fabrika kurulmuştur, ilk kuruluşunda 25 ipekli tezgâhı bulunan ve jakar
usulüyle çalışan bu fabrikanın çıkardığı kumaşlar beğenildiğinden bilhassa
sarayların tefrişinde lüzumlu olan kumaşların burada yapılması uygun
görülmüştür. Ve 1849 senesinde bir Kemha dairesi ilâve edilmiştir. Yüzyıl kadar
yaşayan bu fabrikada nefis ve pek dayanıklı kumaşlar dokunmuş olmasına rağmen
1936 yılından beri buna son verilmiştir. Şimdi Çatma dokuyan iki tezgâh
mevcuttur.
Bu bilgileri verdikten sonra kumaşlarda kullanılan desenleri de
yüzyıllar boyunca gösterdikleri ilerlemeler ve değişiklikleri ile belirtmek
yararlı olacaktır.
Türk kumaşları, kadifeleri incelenince; renk ahenginin hayret
edilecek kadar güzel olduğu görülür. Bilhassa XVI.-XVII. yüzyılların Türk
kumaşların-daki renk variasyon ve nüanslarını, diğer milletlerin kumaşlarında
görmek imkânsızdır.
Türk kumaş desenleri XIV. yüzyılda oldukça büyük motifli az fakat
çok canlı renklerdir. İri kozalak, çınar yaprağı, nar motifleri bu yüzyılın
karakteristik özelliğini taşır.
XV. yüzyılda desenler bir yüzyıl öncesine nazaran daha küçük
fakat kullanılan renk adedi daha fazladır.
XVI. yüzyıl Türk kumaş sanatının en ileri gittiği devirdir. Bu
devirde lâle, karanfil, bulut ve benek motifi en güzel örneklerini vermiştir.
XVI. yüzyılın 2. yarısında karanfil pek çok kullanılmış ve
stilize birer yelpaze şeklini almıştır, buna Yelpazeli Karanfil denir.
XVII. yüzyılda dokunan kumaşlarımızda lâle deseninin daha az ve
şeklinin biraz değişmiş olduğunu, buna karşın karanfil deseninin çoğalmış
olduğunu görürüz.
Bu devirde Madalyonlu motiflere de oldukça fazla tesadüf
edilmektedir. Madalyonlar gayri muntazam koyu kırmızı, renkleri biraz daha açık
ve kumaşların zemin renkleri daha parlaktır.
XVIII. yüzyılın 2. yarısından XIX. yüzyılın sonuna değin küçük ve
yollu kumaşlar görülür. Yollu kumaşların en güzel örneklerini Selimiye´de dokunan
Selimiye kumaşlarında buluyoruz.
Bu yazı Fikret Altay / Yapı Kredi Bankası / İstanbul / 1979kitabından alınmıştır